Yas, bireylerin sevdikleri birinin kaybı sonucu oluşan yoğun keder barındıran doğal bir süreçtir. Yas tutarken birçok bireysel farklılık vardır, her insan aynı olmadığı gibi her insanın kayıp karşısında aynı tepkileri vermesi de beklenemez. Bireylerin tepkileri ölen kişinin kim olduğu, ölen kişi ile ilişkisi, duygusal yakınlığı, onun için ne anlam ifade ettiği, ölüm biçimi, ani ve beklenmeyen ya da travmatik bir ölüm olup olmadığı, bireyin kişiliği, zorluklarla baş etme stiline göre farklılıklar gösterir. Yas, doğal bir süreç olmakla birlikte zamanla yoğunluğunun azalması ve kişinin hayatının işlevselliğini bozmaması gereken bir süreçtir. Eğer yas tutma bireyin işlevselliğini bozup altı aydan fazla sürerse bu patolojik yasa dönüşebilir ve kişi, hayatını sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmesi için psikolojik desteğe ihtiyaç duyar. Yoğun özlem, onun anılarıyla günlerini geçirme, sanki hala hayattaymış gibi hissetme, kabullenmeme, öfke, suçluluk, hayattan kopma, ölümle ilgili bilişsel çarpıtmalar patolojik yasın belirtilerindendir. Patolojik yasla çalışılırken kullanılan en etkili ve hızlı olumlu geri dönüt veren modellerden biri de EMDR’dir.
EMDR, Türkçe açılımıyla, Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme olan bir psikoterapi yaklaşımıdır. Bu terapi yaklaşımındaki amaç beynimize depolanan işlevsiz anıları işlevli hale getirmektir. Basitçe anlatacak olursak, beynimiz yaşadığımız her deneyimi duygu, düşünce, ses, koku gibi bilgilerle anı ağına işler ve işlevsel hale getirir. Örneğin bir köpeği gördüğünüz anda hissettiğiniz sevinç ya da korku duygusu, köpeğin havlama sesi, köpeğin renginin ve tüylerinin ne kadar güzel olduğunu düşünmeniz, köpeğin kokusu bunların hepsi anı ağına işlenir ve sizin gelecekteki tepkilerinizi etkiler. Fakat bazen ölüm gibi öyle olumsuz, üzücü, acı verici olaylar yaşarız ki bu anılar beyinde sağlıklı bir şekilde işlenmez, anı ağına entegre olmaz. İşte EMDR yaklaşımına göre psikolojik rahatsızlıkların temelinde bu işlenmeden depolanmış uyum bozucu, işlevsiz anılar yatar. EMDR’ninn amacı da bu anıları anı ağına bağlamayı, ilişkilendirmeyi ve anıların oluşturduğu olumsuz duygu ve davranışları olumlaştırmayı içerir. Yani EMDR, beynin o olay yaşandığı zaman sağlıklı şekilde yapamadığı görevi şimdi yapmasını sağlar. Bu sayede danışan yeni bakış açısı kazanır, olumsuz inanç ve duygular yerini işlevli, mantıklı, olumlu inanç ve duygulara bırakır.
İşte birinin kaybını yaşadığımızda da beynimiz yukarda bahsedilen gibi ölümle ilgili anıları sağlıklı ve işlevli bir şekilde işleyemeyebilir. Ve sürekli o anları düşünme, rüyalarda görme, ölen kişinin hala burada olduğu hissi, sesini duyma, devamlı bir üzgünlük hali, aşırı veya az iştah, dünyadan kopmuşluk hissi, geleceği karanlık görme gibi kişiyi ciddi derecede olumsuz etkileyecek, günlük hayatına devam edememesine neden olacak boyuta gelebilir. Bireyler yaşanan kayıpla ilişkili kendileriyle ilgili değerlendirmeler yapabilirler. Örneğin kendilerini suçlayıp, sorumluluk alabilirler, bu kişi için çok ağır bir yüktür. Ya da ‘ben artık mutlu olmamalıyım, bu ona haksızlık’ gibi işlevsiz düşüncelere sahip olabilirler. Yahut ölen kişiye karşı bağımlılık hissi varsa ‘artık çaresizim, yalnızım’ hislerine kapılabilirler. EMDR sürecinde bireylerin bu olumsuz, travmatik, uyum bozucu anılarının sağlıklı şekilde yeniden işlenerek o anıların verdiği rahatsızlıkların azaltılması, yas sürecinin olağan bir şekilde tamamlanması, kaybedilen kişiyle ilgili iyi ve güzel anıların hatırlanması sağlanarak kaybın kabullenilmesine destek olunur. Ayrıca kayıpla ilgili bireyin kendiyle ilgili olumsuz inanç, düşünce ve duyguların mantıklı ve işlevli hale dönüşmesine yardımcı olunur.
"Bir kaybın yerine geçecek bir şeyi asla bulamayacağız. Boşluğu ne doldurursa doldursun, boşluk tamamen dolsa bile, yine de başka bir şey kalacak. Ve gerçekten de bunun böyle olması gerekiyor; vazgeçmek istemediğimiz sevgiyi devam ettirmenin tek yolu bu. " Sigmund Freud.
M. Berk KARAOĞLU
Uzman Klinik Psikolog - Aile Danışmanı
Özel Berk Karaoğlu Aile Danışma Merkezi