Depresyon çökkünlük, mutsuzluk, istek azlığı, hayattan zevk alamama gibi belirtilerin yaşandığı bir duygu durum bozukluğudur. Toplumda görülme sıklığı Amerikan Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüsü’nün araştırmalarına göre % 5,8’dir. Ülkemizde ise duygu durum bozukluğu olan yaklaşık 5 milyon insan belirlenmiştir. Her 4 kadından birinin, her 10 erkekten birinin ise hayatında depresif dönemler yaşadığı bilinmektedir.
Depresyon yaş, meslek, kültür veya cinsiyet farklılıklarını göz önüne almaksızın herkeste görülebilir. Ancak bazı kişilerin kişilikleri depresyona girmeye çok müsaittir bu kişilerin savunma mekanizmaları genellikle içe yönelik geliştirdiği şekliyle olmakta ve öfkeyi içe yansıtmaktadırlar. Bu kişiler kendini suçlama, değersiz görme, aidiyet hissedememe, sorumluluk altına girememe gibi duygu ve düşünceler yaşarlar. Yani iki farklı kişi aynı şeyleri yaşasalar da biri depresyona girebilir diğeri hayatına zihinsel olarak rahat devam edebilir.
Ancak artık yaşadığımız koşullar öyle bir hale geldi ki neredeyse at gibi koşturup, çalışıp, düşünüp, emek verdiğimiz halde hiçbir işe yaramadığımızı hayatın içinde daha da çok koşturmamızı isteyen bir yaşam sisteminin içerisindeyiz. Bu da bir süre sonra insanlarda “Öğrenilmiş Çaresizliğe” yol açıyor.
Aslında “Öğrenilmiş Çaresizlik” depresyonun nedenlerinin temelini oluşturan bir olgudur. Bu olgunun açılımı şudur ki bir şeyler için çabaladıktan sonra eğer onun hakkında olumsuz geri bildirimler aldıysak ve bu birkaç defa daha tekrarlandıysa artık bir şeyin sonucu olumsuz olmayacak olsa bile onu denemekten imtina ederiz. Bir örnek vermek gerekirse iş arayan ve girdiği mülakatlar sonucunda işe alınmayan bir kişi artık mülakat, iş başvurusu yapmaya çekinir olmaktadır.
Bu kuramdan yola çıkarsak bizi depresyona neden olan en büyük neden olumsuz yaşantılarımız ve bunu geleceğimizde de öyle olacağını zannetmemizdir.
Depresyona neden olan bir çok tıbbi hastalık vardır. Başta hipotiroidi olmak üzere kalp hastalıkları, B12 eksikliği, Parkinson, Alzheimer ve MS gibi hastalıklar, uyuşturucu ve bazı ilaç yan etkileri gibi durumlar ilgili uzman hekim tarafından gözetilmelidir.
Ancak depresyonun psikolojik etkileri malumunuz oldukça fazladır burada da en çok rastlanılan durum bir kayıp, bir travma sonrası yaşanan duygu durum bozukluğudur. Zaten ünlü kuramcı Sigmund Freud’a göre depresyon “değer verilen bir nesnenin kaybıdır”.
İşte depresyonun psikoterapisinde bizim en çok yararlandığımız tanım budur çünkü depresyonda olan kişi kaybettiği veya kaybettiğini düşündüğü nesnenin yerine bir başka nesne koyabilmelidir ki bunu da profesyonel destek alarak yapmalıdır. Depresyon deyip geçmemek bir ruh sağlığı uzmanından psikolojik destek almak gerekmektedir.
Sonbahar, ilkbahar gibi mevsimlerin geçiş dönemi aslında yıl içinde hayat tarzımızda, yaşama stilinde değişimler anlam ifade etmektedir yani her mevsim geçişi aslında alışılan bir durumun kaybıdır. Bunun yanı sıra güneş, sıcak, soğuk, yağış gibi hava olayları bizim gündelik yaşam biçimimizi şekillendiren durumlardır. Yazın sürekli güneş gören, gündüzün uzun olduğu, giyiminde rahatlığı, kısalığı tercih eden kişi kışa geçiş aşaması olan sonbahar da adeta gündüzlerin kısalması, havanın dengesiz bir biçimde, bir soğuyup arada sıcaktan bunaltması, ne giyeceğini bilememe gibi durumlar yaşaması haliyle kişinin ruh sağlığını ve dolayısıyla duygu durumunu etkileyecektir.
Öncelikle kişinin önündeki dominant mevsime (kış veya yaz) gibi hazırlıklı olması, kış veya yaz dönemi için orta vadeli planlar yapması gerekmektedir. Örneğin sonbahar da çökkün olan, uykusunda, iştahında, cinsel yaşantısında problemler yaşayan birey kışla ilgili olabilecek güzel planlar yapabilir ve gündelik hayatında sinema,tiyatro vs. gibi bu mevsime ilişkin daha istekle gidilebilecek etkinlikler takip edilmelidir. Bunun dışında bu mevsimde yiyeceklere de oldukça dikkat edilmelidir. Yemek demişken çağımızın iki ortak hastalığı olan konudan söz etmek gerekir. Depresyon ve obezite.
Aslında yeme alışkanlığı çok büyük bir oranda kişinin psikolojik yapısı ile ilintilidir. Obezite yaşayan insanlarda bir nevi “Öğrenilmiş Çaresizlik” durumu görmekteyim yani “ne yaparsam yapayım kilo veremeyeceğim o yüzden diyeti veya sağlıklı beslenmeyi boşver” gibi düşünceler ön plana çıkmaktadır. Ailesi ile, arkadaşları, eşi, iş yeri ilevs. problemi olan kişiler genelde öfkesini oral haz aldığı yemekten çıkarırlar bu da haliyle daha fazla kiloya ve en sonunda beden imgesine yönelik olan saygının azalmasına kısır döngü olarakta tekrar daha çok yiyerek kilo almasına hatta obezite olmasına yol açmaktadır. Bunun için diyet desteğinin yanında psikolojik destek alınması gerektiği gibi depresif, anksiyete(kaygı,stres) gibi sorunlar yaşayan danışanları da sağlıklı beslenme açısından bir diyetisyene yönlendirmek büyük önem taşımaktadır.
Özellikle obezitesi olan kişilerde bilinçaltı çalışmaları büyük önem taşımaktadır. Bu danışanlara 3-6 aylık verilen bilinçaltı olumlama programları sayesinde çok büyük aşamalar kaydedilmiştir. Çünkü kişi sağlıklı beslenme ve diyet konusunda bilişsel (algısal) düzeyde olduğu kadar bilinçaltında da kendisini inandırmalı, olumlu telkinler yüklemelidir.
M. Berk KARAOĞLU
Psikolog – Aile Danışmanı – Cinsel Terapist
İzmir Terapi ve Psikolojik Danışmanlık Merkezi
Vücutta yağ dokusunun kas dokusuna oranla aşırı miktarda artması sonucu; boy uzunluğuna göre istenilen ağırlığın üzerine çıkması durumu obezite (şişmanlık) olarak tanımlanmaktadır.
Obezitenin oluşum nedenleri; sosyal ve kültürel çevreler, yiyecek tüketimindeki artış, alkol tüketiminin artması, gelişen teknolojiyle bireylerin hareketlerinin azalması ve en önemlisi moda yiyeceklerin (fast-food gibi enerjisi yüksek besleyici değeri olmayan besinler) yaygınlaşmasıdır. Kısaca obezite harcanan enerjiden daha fazla enerji alınması sonucu gelişen bir enerji dengesizliğidir.
Obezitenin belirlenmesinde boy uzunluğunun(m) karesini ağırlığa bölerek bulunan beden kitle indeksine (BKI) göre değerlendirilir. Beden kitle indeksi;
BKI=AĞIRLIK(KG)/BOY 2(m2)
şeklinde bulunmaktadır.
BKI’NİN DEĞERLENDİRİLMESİ
BKI |
DEĞERLENDİRMESİ |
19,0 ve altı |
ZAYIF |
20,0-24,9 |
NORMAL |
25,0-29,9 |
HAFİF ŞİŞMAN |
30,0-34,9 |
ŞİŞMAN (OBEZ) |
35,0-44,9 |
SAĞLIK AÇISINDAN ÖNEMLİ |
45,0-49,9 |
AŞIRI ŞİMAN |
50,0 ve üzeri |
SÜPER ŞİŞMAN |
Ayrıca beden kitle indeksini değerlendirmesi yaşlara göre de farklılık göstermektedir.
YAŞA UYGUN BEDEN KİTLE İNDEKS DEĞERLERİ
YAŞ (YIL) |
BKI |
19-24 |
19-24 |
25-34 |
20-25 |
35-44 |
21-26 |
45-54 |
22-27 |
55-65 |
23-28 |
65 VE ÜZERİ |
24-29 |
Beden kitle indeksi sonucuna göre bireylerin ağırlık durumları belirlenir. Ancak beden kitle indeksi normal düzeyde olup, vücut yağ dokusu olması gerekenin üzerinde olan bireylerde de obezitenin getirdiği bir çok sağlık sorunu görülmektedir.
Obezitenin saptanmasında kullandığımız bir diğer yöntem ise bel /kalça oranıdır. Bu oran kadınlarda: 0,8’in altında; erkeklerde: 1’in altında olması gerekmektedir. Eğer bu değerlerin üzerinde ise; BKI normal olsa bile bireyde sağlık sorunları gözlenebilmektedir.
Obezite, tüm gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ciddi bir sağlık sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır.
OBEZİTENİN GETİRDİĞİ SAĞLIK SORUNLARI !!!
Vücut ağırlığı olması gereken değerin %20 üzerine çıkması sonucu ;
gibi bir çok sağlık sorununu beraberinde getirmektedir. Özellikle ergenlik ve çocukluk döneminde obezite görülenlerde psikolojik sorunları da beraberinde getirmektedir.
Obezitenin psikoterapisinde enerji dengesi sağlanarak yapılır. En sağlıklı kilo kaybı haftada 0,5 kg ile 1 kg olmalıdır. Kilo verirken verilen beslenme programları bireyin günlük enerji, protein, yağ, karbonhidrat, vitamin ve mineralleri karşılayabileceği şekilde hazırlanmalıdır. Enerjisi çok kısıtlı yada besin ögesi dağılımı dengesiz olan beslenme programlarında halsizlik, baygınlık, baş dönmesi gibi şikayetler gözlemlenebilir. Ayrıca kısa sürede verilen fazla miktarda ki kilolar, kısa zamanda geri alınmaktadır. Her bireyin enerji ve besin ögesi gereksinimi; yaşına,ağırlığına, boyuna, cinsiyetine,yaşam tarzına ve fiziksel aktivite düzeyine göre farklılık göstermektedir. Yani her bireyin beslenme programı özel olarak hazırlanmalı ve tüm enerji besin ögelerini o bireye uygun olarak verilmelidir. Yeterli ve dengeli bir diyet programını fiziksel aktiviteyle destekleyerek obezite tedavisi gerçekleştirilmelidir.
‘’HER BİREYİN BESLENME PROGRAMI KENDİNE ÖZELDİR’’
MİNE TELEK
Diyetisyen
Özel Kent Hastanesi