Psikoterapi dediğimiz olgu yapılandırılmış ve yapılandırılmamış psikoterapiler olarak ikiye ayrılmaktadırlar. Örneğin en popüler terapilerden olan “Psikoanalitik Psikoterapi” yapılandırılmamış bir süreç içerisinde ele alınırken, son zamanlarda daha çok uygulanan “çözüm odaklı” ve “bilişsel davranışçı terapiler” ( cognitive – behavioral therapy) daha çok yapılandırılmış seanslar içermektedirler.
Her gün yeni bir psikoterapi çeşidi çıkabiliyor çünkü psikoterapi dediğimiz şey zaten insanın gelişimine, zamanın yeterliliğine ve yararlanabileceği kaynağa göre değişebilmektedir.
Bugün bu içerikte paylaşacağımız terapi çeşidi “Sinema Terapi”, psikolojik anlamda kısa bir incelemesini yapacağımız film ise Türk sinemasında bir klasik olan “Selvi Boylum Al Yazmalım” filmidir.
Sinema terapi üniversite – lisans döneminde sevdiğimiz hocalarımızın bizleri yönlendirmesi ile seçmeli olarak seçtiğimiz bir ders olmasına rağmen iyi ki seçmişim dediğim, sonrasında forumlarda aktif olarak filmlerin psikolojik analizlerini yapmaya çalıştığım ve psikoterapilerde sıkça kullandığım bir terapi çeşidi olmuştur. Çünkü insanların bilinçaltındaki süreçleri bilinç düzeyine çıkarma çabaları yani içgörü (insight) kazandırma çalışmaları ancak kendisine üçüncü bir gözle bakabilmesi ile mümkün olduğunu düşünmekteyim.
Sinema terapi de de tam da bu noktada danışanların psikopatolojisine uygun olan film belirlenerek o filmi diğer seansa kadar izleme ödevi verilmesi diğer seansta ise bu filmin karakter ve olay döngüsünün birlikte yorumlanmasını içermektedir. Bu terapilerde danışanlar ile film karakterlerinin olumlu olumsuz yönlerini konuşmak ve kendi duygu ve davranışları ile özdeşleştirdiği yerleri konuşmak esastır.
Psikiyatri literatüründe psikoterapisinin olmadığına inanılan “Kişilik Bozuklukları” bulunan danışanların psikoterapisinde “Sinema Terapi” nin rolünün büyük olduğuna şahsem kendi danışanlarımda gördüğüm değişiklikten sonra daha da çok inandım. Tabi ki tek bir psikopatoloji üzerinde tek bir psikoterapi çeşidi kesin etkilidir demek mümkün olmasa da uygun zamanda, uygun seanslarda terapistin bilgisine ve sezgisine göre yapılan psikoterapilerde “Sinema Terapi” önemli bir rol oynamaktadır.
İlerleyen süreçte bu platformda daha bir çok filmin konusu ve karakterleri üzerine psikolojik yorumumu makale halinde belirtmeye çalışacağım ancak şimdiden bu alanın öncülerinden olan psinema.org kurucusu ve proje yöneticisi Prof. Dr. Faruk GENÇÖZ ve bu alanı bizlere sevdiren değerli hocam Yrd. Doç. Dr. Türküler AKA’ ya teşekkürlerimi sunmak isterim, sürç-i lisan edersek affolmasını dilerim.
Gelelim Türk Sineması’nda bir klasik olan, Türk halkı olarak neden bu kadar duygulandığımızı, bizim içimize neden bu kadar işlediğini hep sorguladığımız “Selvi Boylum Al Yazmalım” filminin kısa psikolojik değerlendirmesine;
Film de Türkan Şoray - Asya, Kadir İnanır - İlyas ve Cemşit karakteri ile Ahmet Mekin başrollerdedirler. Asya köyde yaşayan ve kente göç etmek isteyen güzel ve alımlı bir kızdır. O köyde baraj yapımı sırasında kamyon şöförlüğü yapan İlyas bir gün Asya’ya denk gelir. Aşık olduklarını ve birbirlerini sevdiklerini anlarlar ve evlenirler. Bir oğulları dünyaya gelmiştir.
Ancak bir gün İlyas işyerinde bir iftiraya uğramıştır. Bunu hazmedemeyen İlyas aylarca eve gelmez ve eski kız arkadaşının yanında kalır, bunu gören Asya’da İlyas’la bağını koparır. Daha sonra İlyas ile Asya bir araya gelmezler. Asya oğluna nasıl bakacağını, yetiştireceğini düşünürken bu sırada Asya ile tesadüfi sonucu tanışan ve Asya’ya sahip çıkan Cemşit ile evlenir. Yıllar geçer Cemşit çocuğa çok iyi bir baba, Asya’ya ise çok iyi bir koca olmuştur mutlu bir evlilik sürerken bir gün İlyas Asya’yı bulur.
Asya eski kocası ve aşkı olan İlyas ile kendisine şefkat ve sevgi dolu bir yuva sunan Cemşit arasında kalır. Çok dramatik bir anda karar vermek zorunda olan Asya sevginin iyilik, dostluk, emek olduğunu düşünerek Cemşit’le mutlu beraberliğine devam etmek ister ve Cemşit’i seçer.
Tabi bu seçim Asya için kolay değildir zaten bu sahne de ki duygu yoğunluğu çoğu Türk insanını hem düşündürüp hem ağlatmıştır.
Peki neydi burada ki bu seçimin arkasında ki duygu, düşünce ve davranış bütünü?
Öncelikle Asya’nın çok sevdiği ve aşık olarak evlendiği kişi İlyas’dır. İlyas ile beraberlikleri sözlü ve daha çok sözsüz iletişim yani bakışlar,mimikler ve empati gibi bir iletişim ile başlamıştır. Asya ve İlyas birbirlerine ilk önce fiziksel çekicilik sayesinde aşık olmuşlardır çünkü orada çalışan İlyas yakışıklı, köylü kız ise çok güzel bir kızdır. Yani çekicilik kalıp yargısı bu aşka zemin hazırlamıştır. Ancak İlyas yaşanılan iftira olayından sonra eve gelmemiş, çocuğu ve eşi ile ilgilenmemiştir.
Bunun üzerine yaşanılan ayrılık sürecinde Asya tanıştığı Cemşit’de hoşgörü, sevgi,sadakat ve nezaket gibi özelliklerinin olduğunu görmüştür. Asya, Cemşit ile evlenmiştir çünkü Cemşit , Asya’ya göre ideal bir koca ve babadır. Asya’nın seçimi, bize kadının eş seçiminde dikkat ettiği unsurlardan çocuklarına daha iyi olanak sağlaması ve sosyal statü ile birlikte, olgun erkek arayışı unsurlarının ön plana çıktığını göstermektedir.Ayrıca aşama teorisine göre Asya ile Cemşit’in beraberliği uyaran aşamasından çok seçiminde değer aşaması ve evlendikten sonra rol aşamasından oluştuğunu söyleyebiliriz.
Asya’nın İlyas’a duymuş olduğu aşk, aşkın çeşitlerine göre tutkulu aşka daha yakındır çünkü birbirlerini delicesine sevmişler zorlukları görmezden gelerek aşkları için birlikte olmuşlardır. Ancak Asya ile Cemşit’in aşkı daha çok arkadaşça aşk kavramına girmektedir. Çünkü İlyas tarafından aldatıldığını düşünen Asya daha güvenilir, sevgi ve şefkat dolu bir eş istediği için Cemşit ile olan aşkları arkadaşça aşk kapsamında gelişmiştir. Yine Sternberg’in üçlü aşk kuramına göre değerlendirme yapacak olursak Cemşit ile Asya’nın aşkı arkadaşça aşka, İlyas ile Asya’nın tutkulu beraberliği, bağlılığı ise Aptalca Aşk şeklinde değerlendirilebilir.
Bu film de görüldüğü üzere hatta çevremizde de gördüğümüz üzere ilk başlarda insanın kafasında yarattığı güzellik imajı ile aşık olunsa da özellikle evlilik söz konusu olduğunda genlerimizden gelen “çocuğuma iyi anne- baba olsun yuvamızın devamlılığını sürdürebilsin” kaygısıyla genellikle eş seçimimizi Sternberg’in üçlü aşk kuramına göre arkadaşça aşk şeklinde yapmaktayız. Ama bu seçim çok kolay bir seçim değildir tıpkı Türkan ŞORAY, Kadir İNANIR ve Ahmet MEKİN’in o meşhur seçim yapılacağı sahnedeki gibi sanırım hepimizi o sahnede etkileyen ise işte bu düşünce ve duygular arasındaki karşıtlıktı.
Saygılarımla..
M. Berk KARAOĞLU
Psikolog
İzmir Terapi ve Psikolojik Danışmanlık Merkezi